Bugün (04.10.2023) varılan ön anlaşma, Avrupa Birliği’nin göç reformunun önemli bir unsuru olan sığınmacıların beklenmedik kitlesel gelişini yönetmek için ortak kuralların oluşturulmasının önünü açıyor.
Sözde Kriz Yönetmeliğine ilişkin anlaşma, İtalya’nın taslak metni beklenmedik bir şekilde bloke etmesi üzerine içişleri bakanlarının tamamlayamadığı işi bitirmekle görevlendirilen büyükelçilerin Brüksel’deki toplantısında imzalandı.
İtalya, Roma’nın Avrupa kıyılarına daha fazla göçmen çeken bir “çekici faktör” olarak gördüğü, Akdeniz’de STK gemileri tarafından sağlanan arama-kurtarma hizmetlerine odaklanan mevzuatın küçük bir kısmına itiraz etti.
Nitelikli çoğunluğun sağlanması için oyu gerekli olan Almanya, denizde hayat kurtarmanın hukuki, insani ve ahlaki bir görev olduğunu savunarak STK gemilerini savundu. İtalyan yetkililer daha önce Alman hükümetini bu STK’lara devlet finansmanı sağladığı için eleştirmişti.
Roma ile Berlin arasındaki çekişme, şu anda AB Konseyi dönem başkanlığını yürüten İspanya’nın masaya koyduğu yeni uzlaşma metninin uyandırdığı umutlara rağmen, geçen hafta anlaşmaya varma girişimini engelledi.
Ulusal hükümetlerle yapılan istişarelerin ardından büyükelçiler Çarşamba günü öğleden sonra erken saatlerde çıkmazdan kurtulmayı başardılar.
Diplomatik kaynakların verdiği bilgiye göre, AB’nin göç reformunu eleştiren iki ülke olan Macaristan ve Polonya metne karşı oy verirken, Avusturya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya çekimser kaldı.
İspanya başkanlığı, eski Twitter hesabı olan X’te, “Anlaştık! AB Büyükelçileri, göç ve iltica alanındaki kriz ve mücbir sebep durumlarını ele alan düzenleme üzerinde anlaşmaya vardı.” dedi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen anlaşmayı “gerçek anlamda ezber bozan” olarak kutlarken, Avrupa Komisyonu’nun içişlerinden sorumlu üyesi Ylva Johansson anlaşmanın “pragmatizm, bağlılık ve birlik ile” başarıldığını söyledi.
Konsey artık bu ön anlaşmayı Avrupa Parlamentosu ile müzakerelerde ortak tutumu olarak kullanacak.
Kriz Yönetmeliği Nedir?
Kriz Yönetmeliği, 2015-2016 göç krizinde olduğu gibi bloğun sığınma sisteminin ani ve kitlesel göçmen gelişiyle tehdit edildiği istisnai zamanlarda uygulanacak kuralları belirliyor.
Bu beklenmedik akınla başa çıkabilmek için üye devletlerin, uluslararası koruma talepleri incelenirken sığınmacıları 20 haftaya kadar sınırda tutmak gibi daha sert önlemler uygulamasına izin verilecek.
Reddedilen başvuru sahiplerinin tutukluluk süresi, normal sınır olan 12 haftadan, geri dönüş süreci tamamlanıncaya kadar en fazla 20 haftaya kadar uzatılabilecek.
STK’lar, bu istisnaların geniş çaplı karantinaya yol açabileceğine, iltica prosedürlerinin kalitesini düşürebileceğine ve geri gönderilme (göçmenlerin ciddi zararla karşılaşacakları ülkelere geri gönderilmesi) riskini artırabileceğine inanıyor.
Almanya, özellikle çocuk ve aile üyelerinin hakları konusunda benzer endişelerini dile getirmiş ve yakın zamana kadar çekimser kalmayı tercih ederek yasayı engellemişti.
Berlin’i Roma’yla karşı karşıya getiren beyanda şu ifadeler yer alıyor: “Birlik’i veya bir Üye Devleti istikrarsızlaştırma amacı olmadığı sürece, insani yardım operasyonları göçmenlerin araçsallaştırılması olarak görülmemelidir.”
Kriz Yönetmeliği’nin orijinal versiyonunda, silahlı çatışma gibi olağanüstü tehlike durumundan kaçan kişilerin sığınma taleplerinin hızlandırılması olanağı da öngörülüyordu. Özel program, mültecilere ikamet, istihdam, eğitim ve sosyal yardıma daha hızlı erişim olanağı sağlayacaktı.
Ancak Çarşamba günü onaylanan uzlaşma metninde, bu maddenin yoğun bir şekilde düzenlendiği ve “acil koruma” ibaresine herhangi bir atıf bulunmadığı görülüyor.
Murat Karaca